top of page
 

 
..............Ki Sen Yoksun    
 Beni terkettin yaz sıcağı ortasında 
Henüz yeşermişti duygularım 
Gözlerin indiğinde... 
Kaç mevsime hazırlanmıştı yüreğim 
Sen gelirken, 
Gidişine kapalıydı mevsimler 
Bir bülbül sesinde dondu güller 
Gönüller; 
Ufukların ötesinden seni bekler 
Yalnızlığın intiharına koşar 
............................ki sen yoksun 
Sen o çizgilerde bitmiş mevsimsin 
Görmediğim bilmediğim güneşlerin 
Batıdan doğuşu gibi...
 
 
 
 
Acılar Sokaktaydı Görmediniz mi?
Bir yıldız kaydı yüreğimden 
Gecenin mehtabını çalarak 
Duymadığımız bilmediğimiz 
Acıların inleyişidir 
Şehrin sokaklarında... 
Dağbaşlarında fışkıran 
Boynu bükük kardelenlerin 
Yalnızlığı sinmiş şehrin bulvarlarına 
Nasırlı bedenlerin,uzanan ellerin 
Yabancısıdır gözler, 
Ağlayan kuytuların gözyaşlarında. 
Yalnızlığın serüvenini taşıyor 
Şehrin sisli sokakları... 
Bir yaşam hikâyesidir 
Boşlukta yürüyen gölgeler, 
Ya bir kar fırtınasının 
Ya da kutsal günün hatrınadır 
Toplanan bedenler, 
Bir çorba kaşığı avuntusudur 
Kazınan mideler, 
Tükenmiş insanliğın ayıbıdır 
Duyulmayan sesler... 
Ve kayboluşudur insanlığın 
Yürüdüğümüz caddeler 
Tanrı katında, 
Kaldırımlara düşmüş acıların 
Terkedilişidir bu yalnızlık 
Yürek tahtında...
 
 
 
Aşk

Bir anda gelir; 
Yüreğini yakıp geçer 
Dönüp bakmaz, 
Tutar ellerinden 
Uçurur pembe ufuklara 
Aklını alır, 
Düşünemezsin hiçbir şey, 
Seni senden alır 
Aldığı yere bırakmaz. 

Böyle bir huyu vardır 
Git desen gitmez; 
Kovamazsın, 
Davetsiz bir misafir gibi 
Bir devletli gibi 
Taht kurar yüreğinde, 
Ne zaman ineceği sorulmaz. 

Emirlerini verir tahtından 
İcraatını yapar, 
Neler bırakır sana 
Neler alır senden 
Görülmez. 

Bir gün çekip gider 
Hesabını vermeden, 
Ne gelirken sorar 
Ne giderken, 
Böylesine özgür 
Böylesine pervâsız. 

Hem savcıdır,hem yargıç 
Tutar tutsaklarını 
Atar hapse kelepçesiz 
Ne zaman tahliyesi bilinmez. 

Yasalarını kendisi yapar 
Kendisi uygular, 
Anayasası yoktur 
Hukuku bilmez, 
Aşk derler buna 
Kural tanımaz...

 

Asûde Baharlara Özlemim
Uzak iklimlerden geldim soğuktu; 
İçimde ceylanların kıpırtısı,yaşıyorum! 
Bir avcı doğrultmuş tüfeğini üstüme çaresizim: 
Neremden vuracak umurumda değil,hazırım 
Ölümde anlamlı,nerede bulursa bulsun beni, 
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim. 

Yaprakların hışırtısı,kuşların sesi kulağımda sızı 
Gözlerime inmeyen bulutların yağmuruna hasretim, 
Yoruldum! Yoruldum kavga istemiyorum,gürültüsüz 
Güneş bile rahatsız etmesin kıssın ışığını 
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim. 

Yaşadığım şehri kırmadan gitmek,en iyisi 
Kırların dinlendirici yeşili alsın yorgunluğumu 
Ormanın ahşap evleri kestane kokusu, 
Denizin sesine bile katlanamam hatır için 
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim. 

Uçaklar geçmesin üstümden,mektup atmasın 
Gökgürültüsü uzak dursun,şimşekler çakmasın 
Kulaklarımda sesten bir pas,yılların uğultusu 
Zonklayan beynimde bir vapur düdüğü,anlamsız 
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim.

 

 

Arsız Aşk
Bir gün ansızın kapımı çaldın 
Yüreğimin derinliklerinde 
Aşk noktası denilen yere 
Otağını sormadan kurdun. 
Arsız bir misafir gibi 
Koparmamak için bağını 
Geceleyip durdun. 
Ve sonra; 
Bir kaya içine sinen 
Dinozor gibi 
İçimde öylece uyudun..

 

 

 

 

 

 

 
 
 
Ben Bilirim 
Hangi meyhanenin 
Hangi köşesinde 
Yalnız adın söylenir 
Ben bilirim.. 

Hangi sesler ulaşan 
Hangi rüzgâr çağıran beni 
Dönüp dolaşan kapımda 
Ben bilirim.. 

Aylardan mayıs 
Leylekler bir şeye gebe 
Hangi taşın altında umut 
Ben bilirim..
 
 
Hani Gözlerin? 

Duymak 
Seni duymak önce 
Ve anlamak seni 
Öyle derin, öyle içten 
Suyu, ateşi gözlerinde 
Geceyi uzayıp giden 
Susadım işte 
Hani gözlerin?

 

 

 

 

 

Kızılırmak Kıyılarında 

Güneşli avanostan geçer doğa ile iç içe 
Henüz on yaşında var yoğ idim 
Söğüt dalından süsledim al atımı 
Atım gitti ben gittim ben gittim atım gitti 

Bir kartal süzüp kanadın vurdu 
Gel kartalım göğün olayım 
Yıldızlar ışıyıp yoluma vurdu 
Gel ceylanım yolun olayım 

Süsledim ceylanımı 
Ceylanım gitti ben gittim ben gittim ceylanım gitti

 

 

 

 

 

 

Seni Nasıl Gördümse 
 

Seni nasıl gördümse öyle sevdim 
Gözlerin mavi miydi yeşil mi bilmiyorum 

Düşüp kapına geldim 
Güvercinler uçurdum başımın üstünden 
Seni nasıl gördümse öyle sevdim

 

 

 

 

 

 

 
Bir Sefilenin Hasbihali'nden 

 

Ne idim ben, ne tabii bir kız 
Belki sahrada rebii bir kız 

En büyük zevkim, ümidim, neşem 
Kırda seyran idi, her gün, her dem 

Düşünürken o büyük sahrada 
Beni halk eyleyeni tenhada 

Duruyorken hareketsiz, sessiz 
Yere inmiş göğe benzerdi deniz 

Aksi tekbir ile dolmuş dereler 
Secde eylerdi bütün meşcereler 

Şebi mehtap doğar aynı şafak 
Her taraf nura olur müstağrak 

Akıyormuş gibi her suda hayat 
Yüzüyormuş gibi hep mahlukat 

Uçacakmış gibi eflake zemin 
Halden, mazi ile atiden emin 

Mutmain şevk ile soldan, sağdan 
Bir şataretle inerdim dağdan.

 

MAKBER

Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı, 
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı. 
Şimdi buradaydı, gitti elden, 
Gitti ebede gelip ezelden. 

Ben gittim, o haksar kaldı, 
Bir köşede tarumar kaldı, 
Baki o enis-i dilden, eyvah, 
Beyrut'ta bir mezar kaldı. 

Bildir bana nerde, nerde Yarab, 
Kim attı beni bu derde Yarab? 
Nerde arayayım o dil rübayı, 
Kimden sorayım bi-nevayı? 

Derler ki unut o aşnayı, 
Gitti tutarak reh-i bekayı, 
Sığsın mı hayale bu hakikat? 
Görsün mü gözüm bu macerayı? 

Sür'atle nasıl da değişti halim, 
Almaz bunu havsalam, hayalim. 
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et, 
Yadımdaki haline devam et. 

Ketmetme bu razı, söyle bir söz, 
Ben isterim, ah, öyle bir söz. 
Güller gibi meyl-i ibtisam et, 
Dağ-ı dile çare bul, meram et. 

Bir tatlı bakışla, bir gülüşle, 
Eyyamı hayatımı temam et, 
Makber mi nedir şu gördüğüm yer? 
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber

 

Kürsî-i İstiğrak 

Kenâr-ı bahrde hoş bir mahaldir, nâzır-ı âlem, 
Tahaccür eylemiş bir mevcdir; üstünde bir âdem, 
Hayâlettir, oturmuş, fikr ile meşguldür her dem; 
Giyinmiştir beyaz amma, bakarsın arz eder mâtem, 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Bu tenha yerleri gördün mü sen zannetme hâlîdir, 
Hayâlâtımla meskûndur, bu yerler pür meâlîdir, 
Muhât-ı aczdir hem lâ-tenâhî birle mâlîdir; 
Bu mevkidir yerim sahilde bir kürsî-i âlîdir. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Sükûnetle kuşanmış hây u hûy-i şehri gûş eyle, 
Sehâb-ı hande-rîz ü berk-ı yekser-kahrı gûş eyle, 
Ağaçlardan çıkan efkârı seyret, nehri gûş eyle; 
Bu vahşetgâhda sen gel benimle dehri gûş eyle. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Düşün ol zâtı kim emriyle zâtından ıyân olmuş, 
Vücûd-ı sermedîsinden zemîn ü âsmân olmuş, 
Düşün deryâyı, her bir katre mevc-i bî-kerân olmuş, 
Hafâyâ-yı ilâhîdir ki yekdil, yekzebân olmuş. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Odur hîçî-i mâzî lücce-i sürh-i meşiyyette, 
Bu târîkî-i müstakbel kebûd-ı sermediyyette, 
Durur bir kibriyâ-yı bî-nihâyet nûr u zulmette, 
Beraber cümle mevcûdât ü eşyâ hep muhabbette. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Eder yekdiğerin takbîl dâim zühre vü zerre, 
Yürür bir yolda murg u mâhî vü mehtâb ü şebperre, 
Otur şu minber-i deryâ-muhât-ı senge bir kerre, 
Hemen allah'ı gör şâmil semâdan bahr ile berre. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Yürür her burc bin asr-ı mücessemdir, mümâsildir, 
Zılâle sûretâ, zannetme lâkin cism-i zâildir, 
Bu hey'et zîr ü bâlâ mercî-i aslîye mâildir, 
Giderler şâd ü handân cümlesi bir feyze nâildir. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

Döner vâdide dûr a dûr bir ses, rûdlar çağlar, 
Çemen mâî, koyunlar penbe, rengârenktir dağlar, 
Şafaktan, bahrdan etmekte cem-i sîm ü zer bağlar. 
Bu şenlikte benim gönlümdür ancak varsa bir ağlar. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar, etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem... 

İner sisler içinde bir küçük kız kûhdan tenhâ, 
Doğarken necm-i bî-hâb-ı seher peyda vü nâ-peydâ, 
Geçer peyk-i sabâ dûşunda aks-i cûşiş-i deryâ, 
Ceres yâd-ı vatanla dilde eyler derdimi ihyâ. 
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem; 
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...

 

Gazup Bir Şair

 

Seneler var ki yazmadım bir şey 
Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema 
Hayli demdir hamuş idim amma 
Feveran oldu, infilak ettim 

Sanmayın yer katında bir bodurum 
Açmışım gökyüzünde bir uçurum 
Ki derununda ben varım ancak 

Bugün olsam da bir cihan dide 
Karlar altında nevbaharım ben 

Yıldırım yağdırır ateş böceğim 
Haniya bende böyle şeyhuhet? 

Gazebim geçti, sakinim şimdi 
yok canım bir latife ettimdi 
Mest idim önce, şimdi bihuşum 

(Büyük şair Abdülhak Hamid'in sekseninci yıl dönümü kutlanırken bir İstanbul gazetesi Hamid dahi midir? diye bir anket açtı. Kendisi bu ankete aldırışsız bir tebessümle dahi değil vahiyim cevabını verdi. Büyük şairin o tebessümü zehir doluydu. Bu zehrini gazup bir şair şiiriyle akıttı.)

 

 

 

 

 

 

 

 

50. Yıl Hesabı 

Bağladım nefsimi zincir yulara 
Dünyayı duvara astım; gel de gör. 
Rahatı huzuru attım kenara 
Çileyi bağrıma bastım; gel de gör. 

Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum 
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum 
Zulüm sıcağında serin yel oldum 
Yürekten yüreğe estim; gel de gör. 

Sonu hatırladım, ilki duyunca 
Kula kul olmadım ömür boyunca 
Hakkın zehirini içtim doyunca 
Batılın balına kustum; gel de gör. 

Ülfetim olmadı iriler ile 
Ağıla girmedim sürüler ile 
Ölümden korkmayan diriler ile 
Selâmı, sabahı kestim; gel de gör. 

Aşk ceylanı emzirince sütünü 
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu 
Düşmanımdır inkârcının bütünü 
Allah dostlarıdır dostum; gel de gör. 

Bazı kötülüğü kovdum elimle 
Bazı kötülüğü yerdim dilimle 
Gücüm yetmeyince kendi hâlimle 
Haksıza buğzettim, küstüm; gel de gör. 

Çıkar için lâf davulu çalmadım 
Hiçbir yerden makam, rütbe almadım 
Bildimse söyledim; korkak olmadım 
Bilmediğim yerde sustum; gel de gör. 

 

 

Açık Dilekçe 

Görmediğim bir bambaşka durum var 
Sizin şehrin kızlarında savcı bey! 
Yaklaşanı tâ yürekten vururlar 
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey! 

Gayeleri gönül kırmak dal gibi 
Bakışları çifte faul bal gibi 
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi 
Gurur dolu pozlarında savcı bey! 

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri 
Çok silâhtan tesirlidir dilleri 
Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri, 
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! 

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz 
İlk görüşte avladılar habersiz 
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz 
Kebap oldum közlerinde savcı bey! 

Bölüştüler gönlüm ile aklımı 
Davacıyım, ara benim hakkımı... 
Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı? 
Yorulmayım izlerinde savcı bey. 

 

 

Anadolu Sevgisi 

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm, 
Hele boz dumanlar çekilsin de gör. 
Her haftası bayram, her günü düğün, 
Hele yaylalara çıkılsın da gör. 

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; 
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde... 
Saydıklarım damla değil denizde, 
Hele bir ekinler ekilsin de gör. 

Görmedin sen bizim mavi suları, 
Karlar eriyince kırar yuları... 
Köpük olur beyaz, sel olur sarı; 
Hele taştan taşa dökülsün de gör. 

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç, 
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç. 
O kirli kabukta, o en temiz iç; 
Hele bir yakından bakılsın da gör. 

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı, 
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki... 
Kalıplar gerçeği göstermez belki 
Gönül perdeleri sökülsün de gör. 

 

AYIP

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir, 
İki gözüm pınar oldu gel gayrı. 
Elim değse akan sular tutuşur 
İçim dışım yanar oldu gel gayrı. 

Ayların sırtında yıllar taşındı, 
Sanma ki garibi eller düşündü. 
Bebekler evlendi, yollar aşındı 
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı. 

Hesap et, gideli sen gurbet ile 
Otuz ay tutuldu kolay mı dile? 
Hapisler, sürgünler, esirler bile 
Sılasına döner oldu gel gayrı. 

Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu, 
Saat isyan etti, takvim kudurdu. 
Hasret hançerini bağrıma vurdu 
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı. 

Emeği boşadır yuvasız kuşun... 
Nerdeyse toprağa değecek başın. 
Beni düşünmezsen kendini düşün 
Herkes seni kınar oldu gel gayrı. 

 

Ayrılık Havası

Ben nefret eyledim sizin gerçekten 
Yalanı severim, yalanı gayrı.. 
Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten 
Yılanı severim, yılanı gayrı.. 

'Sapıtmış bu' diye beni yeriniz 
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz 
Omuzumda yüktür dirileriniz 
Öleni severim, öleni gayrı.. 

Uzun yaşamayı saymadım sanat 
Kurda yürek oldum,kartala kanat 
Oturup ağlayan korkağa inat 
Güleni severim, güleni gayrı.. 

İyinin ardından 'kötü' demezdim 
Kötünün elinden ekmek yemezdim 
Birlikten kopana selâm vermezdim 
Böleni severim, böleni gayrı.. 

Yıllarca boş yere canımı sıktım 
Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım 
'Bey'den, 'efendi'den, 'sayın'dan bıktım 
'Ulan'ı severim, 'ulan'ı gayrı.. 

 

 

Bayramlar Bayram Ola 1 

Güneş yükselmeden kuşluk yerine 
Bir adam camiden döndü evine 
Oturdu sessizce yer minderine 

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı 
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı.. 

Eli öpüldükçe içi burkuldu 
Konuşmak istedi, dili tutuldu 
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu 

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı 
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı.. 

Düşündü kış yakın, evde odun yok 
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok 
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok 

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını 
Adam “evet” dedi, sıktı dişini.. 

Çalışsa ne iş var, ne cepte para 
Dağ oldu içinde büyüyen yara 
Dikti gözlerini karşı duvara 

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı 
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı.. 

Döndürse yönünü herhangi dosta 
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta 
Yıllar, aylar, günler erirken yasta 

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı 
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı.. 

 

Bayramlar Bayram Ola 2 

Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp 

Çocukken gördüğüm bayramlar hani? 
Mübarek elleri öpüp, koklayıp 
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani? 

Hani ya o özlem, hani ya o tad? 
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat 
Haftalar öncesi her gün, her saat 
Babamdan sorduğum bayramlar hani? 

Nur yağan geceler, gündüzler nerde? 
Neşe paylaştığım öksüzler nerde? 
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde? 
Huzura erdiğim bayramlar hani? 

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında 
Can verir ırmağın dar yatağında 
Arife gecesi yer yatağında 
Üstüme serdiğim bayramlar hani? 

Bayram demek takvimdeki yazı mı? 
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı? 
Açıp yüreğimi, yumup gözümü 
Özüne girdiğim bayramlar hani? 

Bayram af günüdür, barış günüdür 
Bayramlar rahmete giriş günüdür 
Bayram, Hak menzile varış günüdür 
Gönlümü verdiğim bayramlar hani? 

 

 

 

 

 

Bir Günün Sonunda Arzu 
 

Yorgun gözümün halkalarında 
Güller gibi fecr oldu nümayan, 
Güller gibi... sonsuz, iri güller 
Güller ki kamıştan daha nalan; 
Gün doğdu yazık arkalarında! 
Altın kulelerden yine kuşlar 
Tekrarını ömrün eder ilân. 
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam 
Alemlerimizden sefer eyler? 
Akşam, yine akşam, yine akşam 
Bir sırma kemerdir suya baksam; 
Üstümde sema kavs-i mutalsam! 
Akşam, yine akşam, yine akşam 
Göllerde bu dem bir kamış olsam! 

 

 

Bir Yaz Gecesi Hatırası 
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle 
Olmuş sebi sevda yine bihap 
Oklar gibi saplanmada kalbe 
Düştükçe semadan yere mehtap... 

Buseyle kilitlenmiş ağızlar 
Gözler neler eyler neler israp! ... 
Uçmakta bu ateşli havada 
Vuslat demi bir kuş gibi bitap.

 

 

Bülbül 
Bir gamlı hazânın seherinde, 
Isrâra ne hâcet yine bülbül? 

Bil, kalbimizin bahçelerinde, 
Cân verdi senin söylediğin gül. 

Savrulmada gül şimdi havada, 
Gün doğmada bir başka ziyâda.

 

 

Gece 
Titreyen ellerimle penceremi 
Açtım afaki leyle karşı... Yine 
Gecenin gölgeden manazırına 
İmtizac eylemiş nücumü bahar... 

Sihri eb`at içinde şimdi gümüş 
Bir sehap andıran miyah uyumuş.. 
Kalbi seydayı leyl olan rüzgar 
Esiyor gölgelerde velvelekar... 

Ah o bir aşkı bi-tenahi mi 
Geceden, tudei manazırdan 
Yükselen rasei humarü buhar? 
Sanki hulyayı vasla müstağrak 

Sebi bir itri hisle doldurarak 
Dolaşan, titreşen kadınlardı... 
Sanki bir savti gaibü mühtez 
Kalbe bir aşkı bi-vefa yetmez 

'Seviniz, muttasıl sevin! ' derdi

 

Merdiven 
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden 
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak 
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak 

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta 
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta 

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller 
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller 
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer 

Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta 
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

 

Parıltı 
Ateş gibi bir nehr akıyordu 
Ruhumla o ruhun arasından 
Bahsetti derinden ona halim 
Aşkın bu onulmaz yarasından. 

Vurdukça bu nehrin ona aksi 
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan 
Baktım ona sesizce uzaktan 
Vurdukça bu aşkın ona ak

 

 

 

 

 

 

Söyle 
 

Seni görmek; ölmek mi, yaşamak mı sevgilim? 
Sensiz olmak; sevmek mi, sevilmek mi sevgilim? 
Bastığın topraklarda teninin kokusu var.. 
Toprak olmak; anmak mı, anılmak mı sevgilim! ..

 

Suç Bizim 
Kaldırın ayaklarınızı; göz kapaklarından, toprağın… 
Ki bakabilsin yüzünüze.. gönlünce! ..

 

Suyun Hikayesi 
Çarpsa başını, taşa.. 'Ah! ..” demek bile geçmez 

Berrak kafatasından, suyun; yıllar, yıllarca... 

Ansızın güneş okşar; toprak ten kokan, sıcak 
Ana kucağı olur., yorganı berrak sema! 
Hayat, artık bir çiçek; bir karanfil kokusu.. 
Çözüldükçe kördüğüm, bir esrarlı bulmaca!

 

 

Tesettür 

Dalında güzel Çiçek, yaprak yeşil, meyve nur! 
Mektup o ki, mukaddes; sahibince okunur! 
Sen ey, En Güzel Çiçek; sevgi, şefkat pınarı 
Kendi dalını kırma, meyveni çürütme, dur! ...

 

 

Varlık Yokluk 

Uyandım; bin yerinden, bir gecenin birinde: 
Hep yokluk, yokluk, yokluk! .. Yalnız şu garip Başım 
Şu garip Başım yalnız, bir kainat kadar var! .. 
Ve cehennemlerde pişmiş, kendi beynimden aşım! ..

 

Üç Ayların İncisi 
 



Rabbim Üç Aylar’a, Ayca nur vermiş.. 
Işığın raksı için, Alem’e billur vermiş 
Gönlü billur, kılıcı nur, gözü kan 
Türk’ü İslam Bahçesi’ne sur vermiş! ... 

II 

Gün batmış, gece gitmez; bahtım kara neyleyim? 
Bir değil üç ay için: nice eyvah eyleyim? ! 
Yarabbi; üç ayları, rahmetinle nurlandır: 
Bir yeşil rüya gibi, sana destan söyleyim! ... 

III 
Yarabbi; Kur’anın nuruyla yıka 
Turan’ın bir karış toprağını da! .. 
Bir nurdan sevinçle al canımızı 
Ve yükselt Rüzgarın Bayrağı’nı da! ...

 

 

Adanın Çamları 

Denize açılan çamlıkta, yollar.. 

Bir rüzgâr sesiyle, gönlüme dolar 
Adanın aşk kokan, gecelerinde.. 
Şarkılar kıskanır... seni, şarkılar.! ..

 

Ankara Yılları'na 
Yalanmış, allı-pullu Ankara.. yalanmış rüya! 
Bin kerre ölüme yenilmiş, O Şehir; yalanmış! .. 
Döndüm hülya, döndüm hülya.. gene döndüm: O Hülya! 
Belli ki: kanmış gönül, bir hayale aldanmış! ...

 

Bir Anlık Hayat 

Bin bir Alem açılır, kapanır da; an be an.. 
Bir zerre,dergahından; bir yere kaymaz olur! 
Bir alem; bir alemin beşiği,hem mezarı.. 
Hayal yutan dev,zaman; bir türlü doymaz olur! ...

 

 

Binbir Masal ve Bir Son 
Nasıl yanıp sönerse, gözleri; bir yılanın 
Zehrini kusmak için; kıvrılıp, bükülürken.. 
Öyle olsa, gözlerin... öyle olsa, ne çıkar? 
Adımlarım sonu yok yollara dökülürken.. 

Gülmek mi, ağlamak mı; içimden geçen, bilmem? 
Sevsem dünyalar kadar; nefret etsem, çaresiz.. 
Her halde, ayrılık var; vicdanımın sesinde 
Kavuşmayı bin günah, bekler.. bense, kimsesiz! 

Arzumuz; kıştan kalmış, bir kar parçası olsun.. 
Şu gecikmiş baharın, artık; güneşi doğsun! 
Çiğnediğimiz toprak, emsin; can hülyamızı.. 
Yağmurlar; çamur çamur, rüyaları yoğursun.. 

Asırlar tüller gibi, üstümüze düşerken 
Kapımız hayal meyal çalınsın erken erken 
İşte densin, Kâinat! ... Haşr'in pençelerinde 
Azabın rüzgarıyla günahlar tükenirken...

 

 

 

 

 

 

 

 

Ağız Tadı
Ne kadar geçti aradan? 
Bilemiyorum. 
Özlemin çığ gibi büyüyor 
Dayanma gücünü bulamıyorum. 

Yalnızca avunuyorum. 
Ellerini tutamasam da 
Bakışların hep gözlerimde duruyor 
Ağız tadım bozuk dedimse de 
İnanma 
Dudaklarının tadını unutamıyorum. 

Göğüslerini avuçlamak 
bazı bir bir emmek istiyorum 
Buz kesildiğim oluyor bazen 
sana sarılıp uyuyorum. 

Tüm bunlar yetmiyor ama 
Seni ara sıra gözlüyorum da 
Nasıl bir duygu anlamıyorum 
Kahroluyorum. 

Sana müthiş kızdığım da oluyor bazen 
İliklerim sızlıyor seni anımsadığımda 
Diri, dip diri oluyorum 
Allah belanı ver(me)sin 
Seni özlüyorum seni istiyorum.

 

Başbaşa
İşte bir vazoda açmış iki gül, 
İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz. 
Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül, 
Saksıya baktıkça içimde bir haz. 

Dışarda fırtına, uğultu, tipi; 
Odada sessizlik tutulur gibi; 
İşte o da geldi, evin sahibi, 
Oturduk, eskiden konuştuk biraz. 

Dışarda fırtına, tipi... Yerler kar; 
İçerde başbaşa iki bahtiyar. 
Onları ısıtan eski bir bahar, 
Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz

 

 

Besbelli
Besbelli ölümüm sabahleyindir 
İlk ışık korkuyla girerken camdan, 
Uzan, baş ucumda perdeyi indir, 
Mum olduğu gibi kalsın akşamdan. 
Sonra koş terlikle haber vermeye, 
"Kiracım bu sabah can verdi" diye, 
Üç beş kişi duysun ve belediye 
Beni kaldırmaya gelsin, odamdan. 
Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut, 
Sen de eller gibi adımı unut, 
Kapımı birkaç gün için açık tut, 
Eşyam bakakalsın diye arkamdan

Bir Toprak İşçisine
Sen omuzunda yorgan, elinde torban, 
Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,, 
doğduğundan beri sen, anan, baban, 
Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci, 

Sen, anan ve baban... Siz topraksızlar, 
Sizi ben tanırım uzun yollardan. 
Sizi ey yığın yığın büyük yalnızlar, 
Sizi de yaratmış bizi yaradan. 

Ekip biçtiğiniz toprak sizindir, 
Sizindir zorluğu, derdi, mihneti. 
Sizin çektiğiniz derde dar gelir, 
Tanrının ambarı olsa cenneti. 

Ve cennet, dünyanın kurulduğundan 
Beridir Tanrı'nın düşüncesidir. 
Sen sabrını yere çaldığın zaman 
Bu güzel hülyadan Tanrı ürperir. 

Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar, 
Sizi de yaratmış bizi yaradan. 
Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar, 
Sizin toprağınız size bu vatan.

 

İhtiyar Âşık
Yıllardan beridir ağaran teller, 
Bu akşam parıldar şakaklarında. 
"Bu gece ömrümün en son demi, der, 
Büsbütün ağarsın varsın yarın da..." 

Çırpınır göğsünün içinde kalbi, 
Bir yaşlı ağaca sinen kuş gibi. 
Nedir bu esrarlı halin sebebi? 
Neden parlıyor gözler?... Bir oda: 

Yaslanmış, altından ipek bir sedir, 
Bir kız ki ay ondan beyaz değildir. 
Öptükçe ağaran bir gül denilir. 
İhtiyar bülbülün dudaklarında...

 

Nerdesin?
Geceleyin bir ses böler uykumu. 
İçim ürpermeyle dolar:--- NERDESİN?? 
Arıyorum yıllar var ki ben onu, 
Aşıkıyım beni çağıran sesin. 

Gün olur sürüyüp beni derbeder, 
Bu ses rüzgârlara karışır gider. 
Gün olur peşimden yürür beraber, 
Ansızın haykırır bana:--- NERDESİN?? 

Bütün sevgileri atıp içimden, 
Varlığımı yalnız ona verdim ben, 
Elverir ki bir gün bana derinden 
Ta derinden bir gün bana "GEL" desin.

 

Ölü
Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler 
Yummayın, yummayın kirpiklerini! 
Kim ondan daha çok hayatı özler. 
Çağırıyor çağırıyor sevdiklerini. 

Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin? 
Kaybolmuş koynunda onlar da hiçin 
Bilmiyor boyunun ölçüsü için 
Başının ucuna geldiklerini. 

Bilmem ki adını onun kim saklar? 
Şimdiden unutmuş onu kucaklar. 
Besbelli üşütür soğuk topraklar 
Soymayın, soymayın giydiklerini.

 

Seni Seviyorum Demek İsterdim
seni seviyorum demek isterdim 
ölesiye bir duyguyla, 
taparcasına dil dökmek 
ve saçlarım ağarmadan söylemek isterdim 

seni sarmak isterdim sonsuzlukla 
delicesine sevmek 
bir sarhoş gibi adını sayıklamak 
ve bağırarak kollarında ölmek isterdim 
gülüm ...

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Ben İsterim Ki 

Ben isterim ki bütün sânihât-ı kalbiyyem 
Şebîh-i nağme bir âheng-i bî-karar olsun. 
Ki hande-nâk, fakat gizli gizli girye-nümûn; 
Kuyûd içinde, fakat hür, açık fakat mübhem
..........
..........


Bu Da Türk'ün Türküsü 

Ey Türk, ey güneş oğlu, 
Yurdun güzellik dolu; 
Toprağı gül kokulu 
Cennettir Anadolu.
..........
..........

 

Fırtına Ve Dalgalar 

-Çok kükremiş deniz, yine her dalga kalbime 
Bir korku serpiyor; kaçalım… Eyliyor hücum 
Her dalgadan hayalime ehval-i muzlime. 
-Yok, sevdiğim, nasıl gülüyor hake bak mücum;
..........
..........

 

Marmara'ya 
Ah ey deniz, güzel deniz, ey nazlı Marmara! 
Bilsen ne hasretim var o mahmur ufuklara, 
Bilsen ne özledim seni? .. Hicrinle kaç sene 
Bir münzevî hayatı geçirmekteyim yine.
..........
..........


Ne Güzel Şey 

Lûtfen bana güldün, güzelim, mültefit oldum. 
Îcâb-ı necâbet bu… necâbet, ne güzel şey 

Ey hilkatin emsâli yok ibda’-ı kemâlî 
Senden bana bir zerre inâyet ne güzel şey
..........
..........

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
ABDİ ŞARKİKARAHİSARLI
ABDULLAH RIZA ERGÜVEN
ABDULHAK HAMİT TARHAN
ABDÜRRAHİM KARAKOÇ
AHMET HAŞİM
AHMET KUTSİ TECER
AHMET TEVFİK OZAN
ALİ FAİK OZANSOY
  • facebook-square
  • Twitter Square
  • vimeo-square
bottom of page