ŞİİR DEFTERİ



..............Ki Sen Yoksun
Beni terkettin yaz sıcağı ortasında
Henüz yeşermişti duygularım
Gözlerin indiğinde...
Kaç mevsime hazırlanmıştı yüreğim
Sen gelirken,
Gidişine kapalıydı mevsimler
Bir bülbül sesinde dondu güller
Gönüller;
Ufukların ötesinden seni bekler
Yalnızlığın intiharına koşar
............................ki sen yoksun
Sen o çizgilerde bitmiş mevsimsin
Görmediğim bilmediğim güneşlerin
Batıdan doğuşu gibi...
Acılar Sokaktaydı Görmediniz mi?
Bir yıldız kaydı yüreğimden
Gecenin mehtabını çalarak
Duymadığımız bilmediğimiz
Acıların inleyişidir
Şehrin sokaklarında...
Dağbaşlarında fışkıran
Boynu bükük kardelenlerin
Yalnızlığı sinmiş şehrin bulvarlarına
Nasırlı bedenlerin,uzanan ellerin
Yabancısıdır gözler,
Ağlayan kuytuların gözyaşlarında.
Yalnızlığın serüvenini taşıyor
Şehrin sisli sokakları...
Bir yaşam hikâyesidir
Boşlukta yürüyen gölgeler,
Ya bir kar fırtınasının
Ya da kutsal günün hatrınadır
Toplanan bedenler,
Bir çorba kaşığı avuntusudur
Kazınan mideler,
Tükenmiş insanliğın ayıbıdır
Duyulmayan sesler...
Ve kayboluşudur insanlığın
Yürüdüğümüz caddeler
Tanrı katında,
Kaldırımlara düşmüş acıların
Terkedilişidir bu yalnızlık
Yürek tahtında...
Aşk
Bir anda gelir;
Yüreğini yakıp geçer
Dönüp bakmaz,
Tutar ellerinden
Uçurur pembe ufuklara
Aklını alır,
Düşünemezsin hiçbir şey,
Seni senden alır
Aldığı yere bırakmaz.
Böyle bir huyu vardır
Git desen gitmez;
Kovamazsın,
Davetsiz bir misafir gibi
Bir devletli gibi
Taht kurar yüreğinde,
Ne zaman ineceği sorulmaz.
Emirlerini verir tahtından
İcraatını yapar,
Neler bırakır sana
Neler alır senden
Görülmez.
Bir gün çekip gider
Hesabını vermeden,
Ne gelirken sorar
Ne giderken,
Böylesine özgür
Böylesine pervâsız.
Hem savcıdır,hem yargıç
Tutar tutsaklarını
Atar hapse kelepçesiz
Ne zaman tahliyesi bilinmez.
Yasalarını kendisi yapar
Kendisi uygular,
Anayasası yoktur
Hukuku bilmez,
Aşk derler buna
Kural tanımaz...
Asûde Baharlara Özlemim
Uzak iklimlerden geldim soğuktu;
İçimde ceylanların kıpırtısı,yaşıyorum!
Bir avcı doğrultmuş tüfeğini üstüme çaresizim:
Neremden vuracak umurumda değil,hazırım
Ölümde anlamlı,nerede bulursa bulsun beni,
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim.
Yaprakların hışırtısı,kuşların sesi kulağımda sızı
Gözlerime inmeyen bulutların yağmuruna hasretim,
Yoruldum! Yoruldum kavga istemiyorum,gürültüsüz
Güneş bile rahatsız etmesin kıssın ışığını
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim.
Yaşadığım şehri kırmadan gitmek,en iyisi
Kırların dinlendirici yeşili alsın yorgunluğumu
Ormanın ahşap evleri kestane kokusu,
Denizin sesine bile katlanamam hatır için
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim.
Uçaklar geçmesin üstümden,mektup atmasın
Gökgürültüsü uzak dursun,şimşekler çakmasın
Kulaklarımda sesten bir pas,yılların uğultusu
Zonklayan beynimde bir vapur düdüğü,anlamsız
Benim sereserpe,asûde baharlara özlemim.
Arsız Aşk
Bir gün ansızın kapımı çaldın
Yüreğimin derinliklerinde
Aşk noktası denilen yere
Otağını sormadan kurdun.
Arsız bir misafir gibi
Koparmamak için bağını
Geceleyip durdun.
Ve sonra;
Bir kaya içine sinen
Dinozor gibi
İçimde öylece uyudun..
Ben Bilirim
Hangi meyhanenin
Hangi köşesinde
Yalnız adın söylenir
Ben bilirim..
Hangi sesler ulaşan
Hangi rüzgâr çağıran beni
Dönüp dolaşan kapımda
Ben bilirim..
Aylardan mayıs
Leylekler bir şeye gebe
Hangi taşın altında umut
Ben bilirim..
Hani Gözlerin?
Duymak
Seni duymak önce
Ve anlamak seni
Öyle derin, öyle içten
Suyu, ateşi gözlerinde
Geceyi uzayıp giden
Susadım işte
Hani gözlerin?
Kızılırmak Kıyılarında
Güneşli avanostan geçer doğa ile iç içe
Henüz on yaşında var yoğ idim
Söğüt dalından süsledim al atımı
Atım gitti ben gittim ben gittim atım gitti
Bir kartal süzüp kanadın vurdu
Gel kartalım göğün olayım
Yıldızlar ışıyıp yoluma vurdu
Gel ceylanım yolun olayım
Süsledim ceylanımı
Ceylanım gitti ben gittim ben gittim ceylanım gitti
Seni Nasıl Gördümse
Seni nasıl gördümse öyle sevdim
Gözlerin mavi miydi yeşil mi bilmiyorum
Düşüp kapına geldim
Güvercinler uçurdum başımın üstünden
Seni nasıl gördümse öyle sevdim
Bir Sefilenin Hasbihali'nden
Ne idim ben, ne tabii bir kız
Belki sahrada rebii bir kız
En büyük zevkim, ümidim, neşem
Kırda seyran idi, her gün, her dem
Düşünürken o büyük sahrada
Beni halk eyleyeni tenhada
Duruyorken hareketsiz, sessiz
Yere inmiş göğe benzerdi deniz
Aksi tekbir ile dolmuş dereler
Secde eylerdi bütün meşcereler
Şebi mehtap doğar aynı şafak
Her taraf nura olur müstağrak
Akıyormuş gibi her suda hayat
Yüzüyormuş gibi hep mahlukat
Uçacakmış gibi eflake zemin
Halden, mazi ile atiden emin
Mutmain şevk ile soldan, sağdan
Bir şataretle inerdim dağdan.
MAKBER
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı,
Baki o enis-i dilden, eyvah,
Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Bildir bana nerde, nerde Yarab,
Kim attı beni bu derde Yarab?
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı?
Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı,
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam, hayalim.
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et.
Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
Ben isterim, ah, öyle bir söz.
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, meram et.
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyamı hayatımı temam et,
Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber
Kürsî-i İstiğrak
Kenâr-ı bahrde hoş bir mahaldir, nâzır-ı âlem,
Tahaccür eylemiş bir mevcdir; üstünde bir âdem,
Hayâlettir, oturmuş, fikr ile meşguldür her dem;
Giyinmiştir beyaz amma, bakarsın arz eder mâtem,
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Bu tenha yerleri gördün mü sen zannetme hâlîdir,
Hayâlâtımla meskûndur, bu yerler pür meâlîdir,
Muhât-ı aczdir hem lâ-tenâhî birle mâlîdir;
Bu mevkidir yerim sahilde bir kürsî-i âlîdir.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Sükûnetle kuşanmış hây u hûy-i şehri gûş eyle,
Sehâb-ı hande-rîz ü berk-ı yekser-kahrı gûş eyle,
Ağaçlardan çıkan efkârı seyret, nehri gûş eyle;
Bu vahşetgâhda sen gel benimle dehri gûş eyle.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Düşün ol zâtı kim emriyle zâtından ıyân olmuş,
Vücûd-ı sermedîsinden zemîn ü âsmân olmuş,
Düşün deryâyı, her bir katre mevc-i bî-kerân olmuş,
Hafâyâ-yı ilâhîdir ki yekdil, yekzebân olmuş.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Odur hîçî-i mâzî lücce-i sürh-i meşiyyette,
Bu târîkî-i müstakbel kebûd-ı sermediyyette,
Durur bir kibriyâ-yı bî-nihâyet nûr u zulmette,
Beraber cümle mevcûdât ü eşyâ hep muhabbette.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Eder yekdiğerin takbîl dâim zühre vü zerre,
Yürür bir yolda murg u mâhî vü mehtâb ü şebperre,
Otur şu minber-i deryâ-muhât-ı senge bir kerre,
Hemen allah'ı gör şâmil semâdan bahr ile berre.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Yürür her burc bin asr-ı mücessemdir, mümâsildir,
Zılâle sûretâ, zannetme lâkin cism-i zâildir,
Bu hey'et zîr ü bâlâ mercî-i aslîye mâildir,
Giderler şâd ü handân cümlesi bir feyze nâildir.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Döner vâdide dûr a dûr bir ses, rûdlar çağlar,
Çemen mâî, koyunlar penbe, rengârenktir dağlar,
Şafaktan, bahrdan etmekte cem-i sîm ü zer bağlar.
Bu şenlikte benim gönlümdür ancak varsa bir ağlar.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar, etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
İner sisler içinde bir küçük kız kûhdan tenhâ,
Doğarken necm-i bî-hâb-ı seher peyda vü nâ-peydâ,
Geçer peyk-i sabâ dûşunda aks-i cûşiş-i deryâ,
Ceres yâd-ı vatanla dilde eyler derdimi ihyâ.
Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem;
Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler dâimâ hurrem...
Gazup Bir Şair
Seneler var ki yazmadım bir şey
Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema
Hayli demdir hamuş idim amma
Feveran oldu, infilak ettim
Sanmayın yer katında bir bodurum
Açmışım gökyüzünde bir uçurum
Ki derununda ben varım ancak
Bugün olsam da bir cihan dide
Karlar altında nevbaharım ben
Yıldırım yağdırır ateş böceğim
Haniya bende böyle şeyhuhet?
Gazebim geçti, sakinim şimdi
yok canım bir latife ettimdi
Mest idim önce, şimdi bihuşum
(Büyük şair Abdülhak Hamid'in sekseninci yıl dönümü kutlanırken bir İstanbul gazetesi Hamid dahi midir? diye bir anket açtı. Kendisi bu ankete aldırışsız bir tebessümle dahi değil vahiyim cevabını verdi. Büyük şairin o tebessümü zehir doluydu. Bu zehrini gazup bir şair şiiriyle akıttı.)
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara
Dünyayı duvara astım; gel de gör.
Rahatı huzuru attım kenara
Çileyi bağrıma bastım; gel de gör.
Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
Zulüm sıcağında serin yel oldum
Yürekten yüreğe estim; gel de gör.
Sonu hatırladım, ilki duyunca
Kula kul olmadım ömür boyunca
Hakkın zehirini içtim doyunca
Batılın balına kustum; gel de gör.
Ülfetim olmadı iriler ile
Ağıla girmedim sürüler ile
Ölümden korkmayan diriler ile
Selâmı, sabahı kestim; gel de gör.
Aşk ceylanı emzirince sütünü
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
Düşmanımdır inkârcının bütünü
Allah dostlarıdır dostum; gel de gör.
Bazı kötülüğü kovdum elimle
Bazı kötülüğü yerdim dilimle
Gücüm yetmeyince kendi hâlimle
Haksıza buğzettim, küstüm; gel de gör.
Çıkar için lâf davulu çalmadım
Hiçbir yerden makam, rütbe almadım
Bildimse söyledim; korkak olmadım
Bilmediğim yerde sustum; gel de gör.
Açık Dilekçe
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey!
Yaklaşanı tâ yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey!
Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte faul bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey!
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri
Çok silâhtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri,
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey!
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey!
Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.
Anadolu Sevgisi
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.
Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları...
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.
Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.
Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki...
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.
AYIP
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.
Hesap et, gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.
Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.
Emeği boşadır yuvasız kuşun...
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.
Ayrılık Havası
Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayrı..
Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayrı..
'Sapıtmış bu' diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim, öleni gayrı..
Uzun yaşamayı saymadım sanat
Kurda yürek oldum,kartala kanat
Oturup ağlayan korkağa inat
Güleni severim, güleni gayrı..
İyinin ardından 'kötü' demezdim
Kötünün elinden ekmek yemezdim
Birlikten kopana selâm vermezdim
Böleni severim, böleni gayrı..
Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım
'Bey'den, 'efendi'den, 'sayın'dan bıktım
'Ulan'ı severim, 'ulan'ı gayrı..
Bayramlar Bayram Ola 1
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..
Bayramlar Bayram Ola 2
Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?
Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?
Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?
Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?
Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?
Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Bir Yaz Gecesi Hatırası
İşveyle, fısıltıyla, gülüşle
Olmuş sebi sevda yine bihap
Oklar gibi saplanmada kalbe
Düştükçe semadan yere mehtap...
Buseyle kilitlenmiş ağızlar
Gözler neler eyler neler israp! ...
Uçmakta bu ateşli havada
Vuslat demi bir kuş gibi bitap.
Bülbül
Bir gamlı hazânın seherinde,
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde,
Cân verdi senin söylediğin gül.
Savrulmada gül şimdi havada,
Gün doğmada bir başka ziyâda.
Gece
Titreyen ellerimle penceremi
Açtım afaki leyle karşı... Yine
Gecenin gölgeden manazırına
İmtizac eylemiş nücumü bahar...
Sihri eb`at içinde şimdi gümüş
Bir sehap andıran miyah uyumuş..
Kalbi seydayı leyl olan rüzgar
Esiyor gölgelerde velvelekar...
Ah o bir aşkı bi-tenahi mi
Geceden, tudei manazırdan
Yükselen rasei humarü buhar?
Sanki hulyayı vasla müstağrak
Sebi bir itri hisle doldurarak
Dolaşan, titreşen kadınlardı...
Sanki bir savti gaibü mühtez
Kalbe bir aşkı bi-vefa yetmez
'Seviniz, muttasıl sevin! ' derdi
Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Parıltı
Ateş gibi bir nehr akıyordu
Ruhumla o ruhun arasından
Bahsetti derinden ona halim
Aşkın bu onulmaz yarasından.
Vurdukça bu nehrin ona aksi
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan
Baktım ona sesizce uzaktan
Vurdukça bu aşkın ona ak
Söyle
Seni görmek; ölmek mi, yaşamak mı sevgilim?
Sensiz olmak; sevmek mi, sevilmek mi sevgilim?
Bastığın topraklarda teninin kokusu var..
Toprak olmak; anmak mı, anılmak mı sevgilim! ..
Suç Bizim
Kaldırın ayaklarınızı; göz kapaklarından, toprağın…
Ki bakabilsin yüzünüze.. gönlünce! ..
Suyun Hikayesi
Çarpsa başını, taşa.. 'Ah! ..” demek bile geçmez
Berrak kafatasından, suyun; yıllar, yıllarca...
Ansızın güneş okşar; toprak ten kokan, sıcak
Ana kucağı olur., yorganı berrak sema!
Hayat, artık bir çiçek; bir karanfil kokusu..
Çözüldükçe kördüğüm, bir esrarlı bulmaca!
Tesettür
Dalında güzel Çiçek, yaprak yeşil, meyve nur!
Mektup o ki, mukaddes; sahibince okunur!
Sen ey, En Güzel Çiçek; sevgi, şefkat pınarı
Kendi dalını kırma, meyveni çürütme, dur! ...
Varlık Yokluk
Uyandım; bin yerinden, bir gecenin birinde:
Hep yokluk, yokluk, yokluk! .. Yalnız şu garip Başım
Şu garip Başım yalnız, bir kainat kadar var! ..
Ve cehennemlerde pişmiş, kendi beynimden aşım! ..
Üç Ayların İncisi
I
Rabbim Üç Aylar’a, Ayca nur vermiş..
Işığın raksı için, Alem’e billur vermiş
Gönlü billur, kılıcı nur, gözü kan
Türk’ü İslam Bahçesi’ne sur vermiş! ...
II
Gün batmış, gece gitmez; bahtım kara neyleyim?
Bir değil üç ay için: nice eyvah eyleyim? !
Yarabbi; üç ayları, rahmetinle nurlandır:
Bir yeşil rüya gibi, sana destan söyleyim! ...
III
Yarabbi; Kur’anın nuruyla yıka
Turan’ın bir karış toprağını da! ..
Bir nurdan sevinçle al canımızı
Ve yükselt Rüzgarın Bayrağı’nı da! ...
Adanın Çamları
Denize açılan çamlıkta, yollar..
Bir rüzgâr sesiyle, gönlüme dolar
Adanın aşk kokan, gecelerinde..
Şarkılar kıskanır... seni, şarkılar.! ..
Ankara Yılları'na
Yalanmış, allı-pullu Ankara.. yalanmış rüya!
Bin kerre ölüme yenilmiş, O Şehir; yalanmış! ..
Döndüm hülya, döndüm hülya.. gene döndüm: O Hülya!
Belli ki: kanmış gönül, bir hayale aldanmış! ...
Bir Anlık Hayat
Bin bir Alem açılır, kapanır da; an be an..
Bir zerre,dergahından; bir yere kaymaz olur!
Bir alem; bir alemin beşiği,hem mezarı..
Hayal yutan dev,zaman; bir türlü doymaz olur! ...
Binbir Masal ve Bir Son
Nasıl yanıp sönerse, gözleri; bir yılanın
Zehrini kusmak için; kıvrılıp, bükülürken..
Öyle olsa, gözlerin... öyle olsa, ne çıkar?
Adımlarım sonu yok yollara dökülürken..
Gülmek mi, ağlamak mı; içimden geçen, bilmem?
Sevsem dünyalar kadar; nefret etsem, çaresiz..
Her halde, ayrılık var; vicdanımın sesinde
Kavuşmayı bin günah, bekler.. bense, kimsesiz!
Arzumuz; kıştan kalmış, bir kar parçası olsun..
Şu gecikmiş baharın, artık; güneşi doğsun!
Çiğnediğimiz toprak, emsin; can hülyamızı..
Yağmurlar; çamur çamur, rüyaları yoğursun..
Asırlar tüller gibi, üstümüze düşerken
Kapımız hayal meyal çalınsın erken erken
İşte densin, Kâinat! ... Haşr'in pençelerinde
Azabın rüzgarıyla günahlar tükenirken...
Ağız Tadı
Ne kadar geçti aradan?
Bilemiyorum.
Özlemin çığ gibi büyüyor
Dayanma gücünü bulamıyorum.
Yalnızca avunuyorum.
Ellerini tutamasam da
Bakışların hep gözlerimde duruyor
Ağız tadım bozuk dedimse de
İnanma
Dudaklarının tadını unutamıyorum.
Göğüslerini avuçlamak
bazı bir bir emmek istiyorum
Buz kesildiğim oluyor bazen
sana sarılıp uyuyorum.
Tüm bunlar yetmiyor ama
Seni ara sıra gözlüyorum da
Nasıl bir duygu anlamıyorum
Kahroluyorum.
Sana müthiş kızdığım da oluyor bazen
İliklerim sızlıyor seni anımsadığımda
Diri, dip diri oluyorum
Allah belanı ver(me)sin
Seni özlüyorum seni istiyorum.
Başbaşa
İşte bir vazoda açmış iki gül,
İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.
Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,
Saksıya baktıkça içimde bir haz.
Dışarda fırtına, uğultu, tipi;
Odada sessizlik tutulur gibi;
İşte o da geldi, evin sahibi,
Oturduk, eskiden konuştuk biraz.
Dışarda fırtına, tipi... Yerler kar;
İçerde başbaşa iki bahtiyar.
Onları ısıtan eski bir bahar,
Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz
Besbelli
Besbelli ölümüm sabahleyindir
İlk ışık korkuyla girerken camdan,
Uzan, baş ucumda perdeyi indir,
Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.
Sonra koş terlikle haber vermeye,
"Kiracım bu sabah can verdi" diye,
Üç beş kişi duysun ve belediye
Beni kaldırmaya gelsin, odamdan.
Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut,
Sen de eller gibi adımı unut,
Kapımı birkaç gün için açık tut,
Eşyam bakakalsın diye arkamdan
Bir Toprak İşçisine
Sen omuzunda yorgan, elinde torban,
Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,,
doğduğundan beri sen, anan, baban,
Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci,
Sen, anan ve baban... Siz topraksızlar,
Sizi ben tanırım uzun yollardan.
Sizi ey yığın yığın büyük yalnızlar,
Sizi de yaratmış bizi yaradan.
Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,
Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.
Sizin çektiğiniz derde dar gelir,
Tanrının ambarı olsa cenneti.
Ve cennet, dünyanın kurulduğundan
Beridir Tanrı'nın düşüncesidir.
Sen sabrını yere çaldığın zaman
Bu güzel hülyadan Tanrı ürperir.
Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,
Sizi de yaratmış bizi yaradan.
Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,
Sizin toprağınız size bu vatan.
İhtiyar Âşık
Yıllardan beridir ağaran teller,
Bu akşam parıldar şakaklarında.
"Bu gece ömrümün en son demi, der,
Büsbütün ağarsın varsın yarın da..."
Çırpınır göğsünün içinde kalbi,
Bir yaşlı ağaca sinen kuş gibi.
Nedir bu esrarlı halin sebebi?
Neden parlıyor gözler?... Bir oda:
Yaslanmış, altından ipek bir sedir,
Bir kız ki ay ondan beyaz değildir.
Öptükçe ağaran bir gül denilir.
İhtiyar bülbülün dudaklarında...
Nerdesin?
Geceleyin bir ses böler uykumu.
İçim ürpermeyle dolar:--- NERDESİN??
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana:--- NERDESİN??
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana "GEL" desin.
Ölü
Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler
Yummayın, yummayın kirpiklerini!
Kim ondan daha çok hayatı özler.
Çağırıyor çağırıyor sevdiklerini.
Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin?
Kaybolmuş koynunda onlar da hiçin
Bilmiyor boyunun ölçüsü için
Başının ucuna geldiklerini.
Bilmem ki adını onun kim saklar?
Şimdiden unutmuş onu kucaklar.
Besbelli üşütür soğuk topraklar
Soymayın, soymayın giydiklerini.
Seni Seviyorum Demek İsterdim
seni seviyorum demek isterdim
ölesiye bir duyguyla,
taparcasına dil dökmek
ve saçlarım ağarmadan söylemek isterdim
seni sarmak isterdim sonsuzlukla
delicesine sevmek
bir sarhoş gibi adını sayıklamak
ve bağırarak kollarında ölmek isterdim
gülüm ...
Ben İsterim Ki
Ben isterim ki bütün sânihât-ı kalbiyyem
Şebîh-i nağme bir âheng-i bî-karar olsun.
Ki hande-nâk, fakat gizli gizli girye-nümûn;
Kuyûd içinde, fakat hür, açık fakat mübhem
..........
..........
Bu Da Türk'ün Türküsü
Ey Türk, ey güneş oğlu,
Yurdun güzellik dolu;
Toprağı gül kokulu
Cennettir Anadolu.
..........
..........
Fırtına Ve Dalgalar
-Çok kükremiş deniz, yine her dalga kalbime
Bir korku serpiyor; kaçalım… Eyliyor hücum
Her dalgadan hayalime ehval-i muzlime.
-Yok, sevdiğim, nasıl gülüyor hake bak mücum;
..........
..........
Marmara'ya
Ah ey deniz, güzel deniz, ey nazlı Marmara!
Bilsen ne hasretim var o mahmur ufuklara,
Bilsen ne özledim seni? .. Hicrinle kaç sene
Bir münzevî hayatı geçirmekteyim yine.
..........
..........
Ne Güzel Şey
Lûtfen bana güldün, güzelim, mültefit oldum.
Îcâb-ı necâbet bu… necâbet, ne güzel şey
Ey hilkatin emsâli yok ibda’-ı kemâlî
Senden bana bir zerre inâyet ne güzel şey
..........
..........